" />

ŞİRKET ORTAKLARININ ORTAĞI BULUNDUKLARI ŞİRKETLERDEN ÜCRET ALMALARI

ŞİRKET ORTAKLARININ ORTAĞI BULUNDUKLARI ŞİRKETLERDEN ÜCRET ALMALARI

Mehmet MAÇ

Yeminli Mali Müşavir

  1. GENEL AÇIKLAMA :

Bilindiği üzere eskiden birçok şirket ortağı, hissedarı olduğu şirket için bilfiil yönetici olarak bedenen çalıştığı halde, kendi şirketinden bu hizmeti karşılığında ücret almayı aklına getirmemekteydi.

Vergi Kanunlarında yapılan değişiklikler sonucunda, stopaja tabi tutulmuş ücretlerin, bunların yıllık tutarı ne olursa olsun ve birden fazla işverenden alınmış olsa bile yıllık gelir vergisi beyannamesine dâhil edilmemesi esası getirilmiş, böylelikle nihai vergi konumuna gelen stopaj oranlarının (ücret gelirlerine mahsus gelir vergisi tarifesinin) de düşürülmesi sonucunda, şirket ortaklarının ortağı bulundukları şirketlerden ücret alması cazip hale gelmiştir. Kurumlar üzerinden kazanılmış paralardan alınan vergilerin giderek ağırlaşması da bu cazibeyi artırmıştır. Böylelikle birçok şirket ortağı hissedarı bulunduğu şirkete bedenen verdiği hizmetin bedelini, düşük vergili olarak ücret şeklinde alma eğilimi göstermiştir. Halen geçerli mevzuata göre kurum üzerinden sağlanan kazançlardaki vergi yükü %65’lere varırken, kazancın ücret şeklinde olması vergi yükünü %40 seviyelerine kadar, hatta daha aşağıya düşürebilmektedir.

Halen Maliye Bakanlığı gündeminde olan yeni vergi kanunu tasarısı ile, kurumlar üzerinden sağlanan kazançlardaki vergi yükünün %45 civarına indirilecek oluşu ve birden fazla işverenden ücret alanların belli şartlarla bu ücretleri beyan etmelerinin öngörülmesi bu uçurumu nispeten azaltacak olmakla birlikte, en azından ücretlere ilişkin tarifedeki beş puanlık düşüklük, ortağı olduğu şirket için fiilen çalışan kişileri bu hizmetleri için hak ettikleri ücreti almaya sevk edecektir.

Cari yıl içerisinde ortakların geçimlerini sağlamak amacıyla şirketlerinden çekmiş oldukları paralar da cari hesap ve faizlendirme problemi yaratmakta, bu problem de ortakları şirketlerinden ücret almaya sevk etmektedir.

Bu nedenle, gerçek kişilerin, ortağı bulundukları şirketlerden ücret alıp alamayacakları ve hangi şartlarla hangi seviyede ücret alabilecekleri yönündeki sorular devam etmektedir.

Bu yazımız bahsi geçen soruları cevaplandırmak amacı ile hazırlanmıştır.

Bilindiği gibi ücret, bazen zaman esasına dayalı bir para, bazen belli bir miktar prim, komisyon veya vekâlet ücreti ve bazen de emek karşılığında kârdan pay alınması şeklinde tezahür edebilir.

Borçlar Kanunumuzun 3/3. maddesinde hizmet akdi, işçinin muayyen veya gayrimuayyen bir zamanda hizmet görmeyi ve iş sahibinin de ona, karşılığında ücret vermeyi taahhüt ettiği bir akit olarak tarif edilmiştir.

1475 sayılı İş Kanunu’nun 1’inci maddesinde yer alan, bir hizmet akdine dayanarak herhangi bir işte ücret karşılığı çalışan kişiye işçi, işçi çalıştıran tüzel veya gerçek kişiye de işveren denileceğine ilişkin hükmün öngördüğü hizmet akdi ve ücret tarifi de aynıdır.

Bu tariflere göre, hizmet akdinden ve ücretten söz edebilmek için, işverene tâbi ve onun işyerine bağlı olarak çalışan bir işçinin (hizmet erbabının) mevcudiyeti şarttır.

Böyle olduğu ve bir kimse hem işveren ve hem de işçi olamıyacağı cihetle, iş sahibinin kendi işletmesine verdiği hizmet karşılığında ücret alması söz konusu olamaz. Gerçekten ticarî kazanç, sermaye ve emeğe dayalı bir organizasyon sonucu doğar. Teşebbüs sahibinin emeği, bu organizasyonun bir unsuru olup, karşılığı ücret değil ticarî kazançtır.

İşletme sahibinden maksat, işletmenin kazancından pay alan ve işletme faaliyetinden üçüncü şahıslara karşı her türlü aktifi ile sınırsız bir biçimde sorumlu olan kimsedir. Böyle olduğu içindir ki kollektif şirket ortakları ile komandit şirketlerin komandite ortakları da, bu şirketlerin kendi ortaklarından ayrı bir tüzel kişiliği bulunmasına rağmen ister Kanuna, ister şirket sözleşmesine ve ister se ortaklar kurulu kararına göre şirkette yöneticilik görevi üstlensinler, işçi (hizmet erbabı) sayılamaz ve ücret alamazlar.

Hernekadar TTK’nun 144’üncü maddesinde genel olarak ve ayrıca ayni Kanun’un 170 ve 247. maddelerinde, kollektif ve adî komandit şirketlerle ilgili olarak, ortakların şirket mukavelesi gereğince hakettikleri ücreti alabilecekleri belirtilmişse de, bundan maksat Borçlar Kanunu ve İş Kanununun öngördüğü anlamda ücret değil kârdan hizmet karşılığı alınan ilâve bir paydır. Dolayısiyle de ücret değil kâr payı niteliği taşır.

Buna karşılık, ortaklarından ayrı bir tüzel kişiliğe sahip olduktan başka, ortaklarının sorumluluğu şirkete koydukları sermaye ile sınırlı olan anonim ve limited şirketlerin ortaklarının, bu şirketlerde hizmet erbabı (işçi) olarak çalışmaları prensip itibariyle mümkündür.

1479 sayılı BAĞ-KUR Kanunu’nun 24 üncü maddesinde, herhangibir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan, tüccar, sanayici, mühendis vb. gibi ticarî ve meslekî kazancı dolayısiyle gerçek veya götürü usulde GV mükellefi olanların ve kollektif şirket ortağı, adî komandit şirket komandite ve komanditer ortağı,  hisseli komandit şirket komandite ortağı, limited şirket ortağı ve donatma iştiraki ortağı durumunda olanlarla anonim şirketlerin kurucu ortaklarının ve yönetim kurulu üyelerinin hizmet erbabı değil, bağımsız çalışanlar sayılacakları hükme bağlanmıştır. Ancak bu hüküm, bir kimsenin kurucusu veya ortağı olduğu bir A.Ş. veya Limited Şirket ile ayrıca ücret ilişkisi içine girmesine engel değildir.

  1. VERGİ HUKUKU AÇISINDAN DURUM :

GVK’muzun 61’inci maddesinde ücret, işverene tâbi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatler olarak tarif edildikten sonra, çeşitli ödemelerin ve bu meyanda yönetim ve denetim kurulu üyeleri ile tasfiye memurlarına bu sıfatları dolayısiyle ödenen ve sağlanan para , ayın ve menfaatlerin ücret sayılacağı açıklanmıştır.

Öte yandan, GVK’nun 41’inci maddesinin 2 numaralı bendinde, ticarî işletmelerde teşebbüs sahibinin kendisine, eşine ve küçük çocuklarına işletmeden ödenen aylıklar, ücretler ve benzerlerinin gider yazılamıyacağı açıklandıktan sonra maddenin son fıkrasında, bu hükmün uygulanmasında kollektif şirket ortakları ile adî ve eshamlı komandit şirketlerin komandite ortaklarının teşebbüs sahibi sayılacakları açıklanmıştır.

Bu hükümlere göre :

  1. Ferdî ticarî işletmelerin sahipleri ve kollektif şirket ortakları ile adî ve eshamlı komandit

şirketlerin komandite ortaklarına hizmetleri karşılığında sağlanan menfaatlerin ücret sayılması ve ticarî kazançtan gider olarak indirilmesi mümkün değildir. (GVK’nun 41 inci maddesi)

Teşebbüs sahibinin eşine ve küçük çocuklarına ödenen ücretlere gelince bunların ücret olarak GV stopajına ve SSK’na tâbi tutulması gerekmekle beraber gider yazılması imkânsızdır.

Bütün bu konularda Maliye Bakanlığı’nın çok sayıda muktezası ve Danıştay’ın kararları vardır.

2.2. Buna karşılık, anonim ve limited şirket ortakları ile hisseli komandit şirketlerin komanditer

ortaklarına, her çeşit hizmetleri karşılığında bu şirketlerden ödenen ücretlerin, GVK’nun 61.maddesi kapsamına giren birer ücret ödemesi olması sebebiyle vergi tevkifatına tâbi tutulması zorunlu ve gider yazılması mümkündür.

Öyle ki, GVK’nun 61’inci maddesi, borçlar hukuku, iş hukuku ve sosyal güvenlik hukukundaki anlamı ile aslında hizmet erbabı ücreti değil vekâlet ücreti sayılan yönetim kurulu ücretlerini dahî ücret saymak suretiyle GV tarifesi üzerinden vergi tevkifatına tâbi tutmuş ve GVK’nun 40’ncı maddesi ile bunlar hizmet erbabına ödenen ücret sayılarak ticarî kazançtan indirilecek gider kabul edilmişlerdir.

      

Şu var ki, bütün bu ödemelerin ticarî kazançtan indirilebilmesi için, bunların muvazaadan arî olarak ödenmeleri ve örtülü kazanç (KVK’nun 17 nci maddesi) sayılmıyacak bir seviyede olmaları zorunludur.

Örneğin, yönetim ve denetim kurulu üyelerine bu sıfatla yaptıkları hizmetler dolayısiyle her toplantı başına huzur hakkı olarak veya aylık ya da yıllık ücret şeklinde ödenen ücretlerin, bunlar tarafından verilen hizmetler ve yüklenilen sorumluluklarla mütenasip ve emsallerine uygun bir seviyede olmak şartı ile gider yazılmaları mümkündür. Üyelerden biri veya birkaçı, genel kurul ve yönetim kurulu kararı ile, üyelik dışında murahhas aza veya genel müdürlük tayini ile memur olarak belli görevleri yapmak üzere görevlendirilmişler ise, onlara bu sıfat ve görevleri dolayısiyle ödenecek ücretler yönünden de durum aynıdır.

Verilen hizmet ve yüklenilen sorumluluk ile mütenasip olmayan ve emsallerine göre göze çarpacak derecede yüksek bulunan ücretler, vergisel açıdan kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate alınır. Ödemelerden stopaj yapılmış olması bu hususu değiştirmez, üstelik yapılan stopajlar iade edilmeyebilir.

Ortağın hissedarı bulunduğu şirketten alacağı ücretin makul sayılmasına yönelik yasal bir had yoktur. Zaten böyle bir haddin konulması doğru olmaz. Çünkü ortağın alacağı ücret bu ortağın kişisel niteliklerine, o şirket için ayırdığı mesaiye, gösterdiği başarıya, şirketin cesametine göre değişir. Kimi ortak için duruma göre brüt 3 milyar liralık ücret bile fahiş nitelik taşırken, kimi ortak için yukarıdaki faktörlere göre 20 milyar liralık ücret dahi çok makul gelebilir.

2.3. Limited şirketlerde müdür sıfatını taşıyan ortak veya ortakların durumu, anonim şirket

       yönetim kurulu üyelerinden farksızdır. (TTK Md:542)

Aksine bir ana sözleşme hükmü veya ortaklar kurulu kararı olmadıkça tüm kurucu ortaklar ve şirket ana sözleşmesi veya genel kurul kararı ile bir veya birkaç ortak müdür tayin edilmişse sadece bunlar, beraberce şirketi idare ve temsil ederler.

Aynen anonim şirket yönetim kurulu üyeleri gibi limited şirket müdürlerine de, müdür sıfatiyle katıldıkları toplantı başına huzur hakkı veya muayyen bir aylık ücretin muvazaa ve örtülü kazanç teşkil etmemek şartı ile ödenmesi mümkündür.

Şirkete devamlı olarak genel müdür ve memur gibi hizmet veren müdür ve ortaklara gelince, bunların ücretlerinin de örtülü kazanç teşkil etmiyecek makûl seviyede olmaları kaydı ile gider yazılmaları mümkündür. Danıştay’ın bu konuda çok sayıda kararı vardır.

2.4. Grup şirketlerinde, şirketlerden bir veya birkaçının, tüzel kişi olarak iştirak ettikleri şirketlerin yönetim kurulu ve denetim kurulu üyeliği ile müdürlükleri tüzel kişilik olarak üstlenmeleri, hisse senetlerini teminat olarak vermeleri ve aldıkları ücretleri bir fonda toplayarak, tüzel kişilik adına o şirketlerde görev yapan gerçek kişilere tevzî etmeleri mümkündür.

Maliye Bakanlığı’nın ve Danıştay’ın geçmişte özellikle bazı büyük Bankaların iştiraklerinde görev alan temsilcileri dolayısiyle bunun mümkün olduğunu belirten mukteza ve kararları vardır.

Bu sayede birden fazla şirkette, belli bir şirket adına bu tür görevler üstlenenlerin tek yerden tatminkâr ücretler almaları ve tek işverenden alınan ücretlere sağlanan vergi avantajlarından yararlanmalarının mümkün olduğu görüşündeyiz.

2.5. Sonuç olarak, yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, ortağı olduğu şirket için mesai harcayan kişiler bu şirketten ücret alabilirler. Böylelikle şirketin kârı ve dolayısıyla vergisi azalmış bunun yerine ücret geliri ve ücrete ilişkin vergi yükü tezahür etmiş olur. Bugün için bu iki yük arasındaki fark çok büyüktür. Yeni vergi kanunu tasarısının kanunlaşmasıyla bu fark azalacak olmakla birlikte, duruma göre ücret almak tercihinde bulunulması vergisel avantaj sağlamaya devam edecektir.

Şirket ortakları, şirket müdürleri ve yönetim kurulu üyelerinin kanunlar açısından belirli sorumluluk ve yükümlülük bulunmaktadır. Bu kişilerin aldıkları bu sorumluluk ve yükümlülüklerden dolayı karşı karşıya kaldıkları riskleri azaltmak amacı ile ödenen maddi karşılık, huzur hakkı olarak tanımlanmaktadır.

Huzur hakkı ödemeleri, yapısı itibariyle ticaret hukuku, vergi hukuku ve sosyal güvenlik hukuku açısından düzenlemelere sahip olduğu için çok yönlü incelenmesi gereken bir husustur. Bu kapsamda kanunlarımız açısından bu hususlara kısaca bakacak olursak:

Huzur  Hakkının Türk Ticaret Kanunumuzun Açısından Değerlendirilmesi

Huzur hakkı 6102 sayılı Yeni Türk Ticaret Kanunumuzun 394. Maddesinde;

Yönetim kurulu üyelerine, tutarı esas sözleşmeyle veya genel kurul kararıyla belirlenmiş olmak şartıyla huzur hakkı, ücret, ikramiye, prim ve yıllık kârdan pay ödenebilir

şeklinde düzenlenmiştir.

Ancak, huzur hakkı olarak belirlenen bedellerin ödenmesinde şirketin mali yapısı ile doğru orantılı olmasına dikkat edilmelidir. Şirketin mali yapısına uymayan huzur hakları ile ilgili şirket ortaklarınaborç para verildiği iddiası ile karşı karşıya kalınabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.

Yeni Türk Ticaret Kanunumuza göre, huzur hakkı ödemelerinin yapılabilmesi için huzur hakkıödenmesi ve tutarlarının esas sözleşmeye yazılması, ya da genel kurul kararı alınması gereklidir.

  • Gelir Vergisi Kanunumuz Açısından Huzur Hakkı

Gelir Vergisi Kanunumuzun 61. maddesinde; “Ücret, işverene tabi ve belirli bir iş yerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatler olarak tarif edilmiştir”. Ayrıca, çeşitli ödemelerin ve bu meyanda yönetim ve denetim kurulu üyeleri ile tasfiye memurlarına bu sıfatları dolayısıyla ödenen ve sağlanan para, ayın ve menfaatlerin ücret sayılacağı açıklanmıştır. Huzur hakkı olarak yapılan ödemeler, Gelir Vergisi Kanunumuzda ücret olarak kabul edildiğinden, bu ödemelerden Gelir Vergisi Kanunumuzun 94/1 maddesine göre stopaj kesintisi yapılması gerekmektedir. Aynı mantıktan yola çıkılarak huzur hakkının, ücret sınıfında değerlendirilmesi nedeniyle, yapılan ödemeler 265 seri nolu Gelir Vergisi Kanunu Genel Tebliğinin uygulama başlıklı 3. bölümüne istinaden asgari geçim indirimine de tabi tutulmalıdır.

  • Kurumlar Vergisi Kanunumuz açısından Huzur Hakkı

Yapılan huzur hakkı ödemeleri, kurum kazancından indirim konusu yapılabilmekte olup, yapılan bu ödemeler şirketin mali yapısına uygun ve makul olmalıdır. Bu ölçütlere uymayan huzur hakkı ödemeleri, kurum kazancıdan indirim konusu yapılsa bile, vergi incelemelerinde kabul edilmemekte, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunumuzun 13. maddesine istinaden, örtülü kazanç sayılmakta ve vergisel açıdan cezai müeyyide uygulanmaktadır.

Vergi Usul Kanunumuz açısından Huzur Hakkı

Yapılan huzur hakkı ödemeleri için, Vergi Usul Kanununun 238. maddesine istinaden, işverenler her ay ödedikleri ücretler için ücret bordrosu tutmaya mecburdur.

Sosyal Güvenlik  Kanunumuz Açısından Huzur Hakkı

Huzur hakkı ödemesi yapılan kişilerin, şirketteki konumu ve şirketin türüne göre prime tabi olup olmadığı tespit edilmektedir.

Hali hazırda yürürlükte bulunan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 4 üncü maddesi Kanun kapsamında sigortalı sayılacak olanları tanımlamaktadır.  5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 4. maddesinin (b) bendinin 3. alt bendine göre   “Anonim şirketlerin yönetim kurulu üyesi olan ortakları, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komandite ortakları, diğer şirket ve donatma iştiraklerinin ise tüm ortakları” kısa ve uzun vadeli sigorta kolları uygulaması bakımından sigortalı kapsamına alınmıştır. Bu kapsamda limited şirketlerin ortakları da 5510 sayılı Kanun’un 4/b maddesinin 3. alt bendine göre sigorta kapsamındadır.Anılan Kanun’un 79. maddesine göre söz konusu sigortalılık zorunludur.

Anonim şirketlerde yönetim kurulu üyeleri 5510 sayılı Kanun’un 4/1-a maddesine tabi yani işyerinde bir hizmet akdiyle çalıştığı anda aynı zamanda yönetim kurulu üyesi olarak da çalışıyorsa bu durumda kişiye yapılan huzur hakkı ödemesinin kişinin sigortalı primine esas kazancına dahil edilmesi gerekmektedir.

Limited şirketler içinde, Bağ-Kur’ lu olan müdür sıfatına sahip ortaklar ve müdür olmayan ortaklara yapılan huzur hakkı ödemeleri, sigorta primine tabi tutulmasına gerek bulunmamaktadır. Limited şirketler içinde, iş akdine bağlı olarak çalışan müdür sıfatına sahip kişilere yapılan huzur hakkı ödemelerinin, sigorta primine tabi tutulması gerekmektedir.

Sonuç itibariyle: Şirket ortak ve yönetim kurulu üyelerine, huzur hakkı ödemeleri yapılabilir. Fakat bu ödemeleri yaparken, yukarıda Türk Ticaret Kanunu, Vergi Kanunları ve Sosyal Güvenlik Kanunlarımız açısından kısaca bahsettiğim hususlara dikkat edilerek, teamül’e uygun davranılmalıdır. Bu yapılmaz ise;  yapılan yanlışlar nedeni ile üç kanun mevzuatında yer alan cezai işlemlerle karşı karşıya kalınacağının göz önünde bulundurulması gerekmektedir.


B.07.0.GEL.0.42/ 4213-1718/28622

Tarih: 

04/07/2003

T.C.

MALİYE BAKANLIĞI

Gelirler Genel Müdürlüğü

SAYI    : B.07.0.GEL.0.42/ 4213-1718                                      04.07.2003 * 28622

KONU :

İLGİ : ................ tarihli dilekçeniz.

Dilekçenizin incelenmesinden, şirketin üç ortağı ve birisi merkez ikisi şube olmak üzere üç ayrı adreste üç akaryakıt istasyonunun bulunduğu, şirket ortaklarından her birinin ayrı adreslerde bulunan akaryakıt istasyonlarının sorumluluğunu üstlenerek bu istasyonlarda bilfiil çalıştığı, ortakların şirket bünyesindeki fiili çalışmalarına karşılık olmak üzere ortaklara ortaklar kurulunun aldığı karar doğrultusunda aylık ücret ödendiği belirtilerek, şirket ortaklarına yapılan ücret ödemelerinin şirketin kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınıp alınmayacağı hususunun sorulduğu anlaşılmıştır.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 61'inci maddesinde, "Ücret, işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerdir.

Ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı (Mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunması onun mahiyetini değiştirmez."  hükmü yer almıştır.

Bu hükme göre, şirket ortaklarının her birinin müdür sıfatıyla şirkete bağlı akaryakıt istasyonlarının idaresini üstlenmiş olmaları ve şirket bünyesindeki bu fiili çalışmalarına karşılık aylık ücret ödenmesi halinde yapılan bu ödemelerin Gelir Vergisi Kanununun ücret ile ilgili hükümlerine göre vergilendirilmesi gerekir.     

5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 13'üncü maddesinde, kurumlar vergisinin mükellefin bir hesap dönemi içinde elde ettiği safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, bu kazancın tespitinde de Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı  hükme bağlanmıştır.

Anılan Kanunun 15'inci maddesinin 3 numaralı bendi ise sermaye şirketlerince dağıtılan örtülü kazançların kurum kazancının tespitinde gider olarak indirilmesinin kabul edilmeyeceği belirtilmiştir.

Aynı Kanunun 17'nci maddesinin 1 numaralı bendinde de şirketlerin kendi ortakları ile olan münasebetlerinde emsaline göre göze çarpacak derecede yüksek bedel ile hizmet ilişkisinde bulunmaları örtülü kazanç dağıtımı olarak kabul edilmiştir.

Anılan maddenin düzenlenmesindeki esas amaç  şirket ortaklarının vergilendirilmiş kurum kazancından alacakları payın, kurum kazancı vergilendirilmeden örtülü yollar ile ortaklara dağıtılması önlenerek kurumlar vergisi matrahının aşındırılmasına engel olmaktır.

6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 540'ıncı maddesinde, "Aksi kararlaştırılmış olmadıkça, ortaklar hep birlikte müdür sıfatıyla şirket işlerini idareye ve şirketi temsile mezun ve mecburdurlar,

Şirket mukavelesi veya umumi heyet kararı ile şirketin idare ve temsili ortaklardan bir veya birkaçına bırakılabilir,

Kuruluştan sonra şirkete giren ortaklar, bu hususta umumi heyetin ayrı bir kararı olmadıkça, idare ve temsile mezun ve mecbur değildirler,

Limited şirketin temsilcileri arasında bir hükmi şahıs bulunduğu takdirde, ancak o hükmi şahıs adına limited şirketin temsil ve idaresini üzerine almış bulunan hakiki şahıs limited şirketin temsilcisi olarak tescil ve ilan edilir." hükmüne yer verilmiştir.

Aynı Kanunun 541'inci maddesinde de şirketin mukavelesi veya umumi heyet kararıyla şirketin idare ve temsilinin, ortak olmayan kimselere de bırakılabileceği, bu gibi kimselerin salahiyet ve mesuliyetleri hakkında da ortak olan müdürlere ait hükümlerin tatbik olunacağı belirtilmiştir.

Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, şirket ortaklarının hep birlikte müdür sıfatıyla şirket işlerini idareye ve şirketi temsile yetkili bulunmaları kaydıyla şirkete ait akaryakıt istasyonlarında bilfiil çalışmaları halinde hizmet ilişkisinin karşılığı olarak bunlara şirketçe yapılacak ve gelir vergisine tabi tutulacak olan ücret ödemeleri, Kurumlar Vergisi Kanununun 17'inci maddesinin 1 numaralı bendi hükmü gereğince emsaline göre göze çarpacak derecede yüksek bir bedel niteliği taşımadığı sürece, şirketin kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün bulunmaktadır. Ancak, şirket ortaklarına yapılan ücret ödemelerinin emsaline göre göze çarpacak düzeyde şirketçe yüksek belirlenmesi halinde, bunlara ödenen ücretlerin kurumlar vergisi matrahının tespitinde kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate alınması gerekir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Huzur Haklarının Muhasebe Kaydı

 Soru: Huzur haklarının muhasebe kaydı nasıldır? 

Cevap:  Uygulama: Barış Ltd.Şti Şirket müdürüne aylık net 10.000 TL huzur hakkı ödemesi yapmayı kararlaştırmıştır. Buna göre aşağıdaki kaydın yapılması icap eder.

Ödenecek Net Tutar      :          10.000

Gelir Vergisi Oranı         :       Yüzde 15

Damga Vergisi Oranı     :          Binde 7,59

(0,15 + 0,0759) = 0,15759

1 – (0,15759)      = 0,84241

Ödenecek Brüt Tutar     :  10.000 / 0,84241        = 11.870,70

Gelir Vergisi Matrahı      :  11.870,70 TL

Gelir Vergisi Tutarı        :  11.870,70 x 0,15        =  1.780,61 TL

Damga Vergisi Tutarı    :  11.870,70 x 0,0759 =     90,10  TL

--------------------------------------------------/------------------------------------------

770 GENEL YÖN. GİD.             11.870,70

                         360 ÖDENECEK VER. FON.                  1.870,70

                                      - GELİR VERGİSİ   1.780,61

                                      -DAMGA VERGİSİ      90,10

                          335 PERSONELE BORÇLAR                     10.000

Huzur hakkı kaydı

--------------------------------------------------/------------------------------------------

Koray ATEŞ

1.Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı Tarafından Verilen Özelge’nin özeti


İlgi: 04.06.2008 evrak kayıt tarihli dilekçeniz.
İlgide kayıtlı dilekçenizde, …….. Vergi Dairesi Müdürlüğünün ………… vergi numaralı mükellefi olduğunuz belirtilerek, şirket ortağınız ve aynı zamanda şirket müdürü olan kişiye şirketten bağlayacağınız maaşın kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınıp alınamayacağı hususunda Başkanlığımız görüşü istenilmiştir.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 61’inci maddesinde, “ Ücret işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerdir.
Ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı (Mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunması onun mahiyetini değiştirmez…” hükmüne yer verilmiştir.
Aynı Kanunun, 94’üncü maddesinin birinci fıkrasında ise; yaptıkları ödemelerden tevkifat yapmak mecburiyetinde olanlar sayılmış ve aynı fıkranın 1 numaralı bendinde de; hizmet erbabına ödenen ücretler ile 61’inci maddede yazılı olup, ücret sayılan ödemelerden (istisnadan faydalananlar hariç) 103 ve 104’üncü maddelere göre tevkifat yapılması gerektiği hüküm altına alınmıştır.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 1’inci maddesinde kurumlar vergisine tabi kurumlar sayılmış olup, aynı Kanunun 6 ncı maddesinde, kurumlar vergisinin, Kanunun birinci maddesinde yazılı mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, safi kurum kazancının tespitinde ise Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır.
Gelir Vergisi Kanununun 40’ıncı maddesinde safi kazancın tespitinde indirilecek giderler bentler halinde sayılmış olup, anılan maddenin (1) numaralı bendinde ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin, safi kazancın tespitinde gider olarak indirilebileceği hüküm altına alınmıştır.
Yine, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 11’inci maddesinin birinci fıkrasının c bendinde kurum kazancının tespitinde transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılan kazançların indirim konusu yapılamayacağı hükme bağlanmıştır.
Aynı Kanunun 13’üncü maddesinde ise ; “(1) Kurumlar, ilişkili kişilerle emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit ettikleri bedel veya fiyat üzerinden mal veya hizmet alım ya da satımında bulunursa, kazanç tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılmış sayılır. Alım, satım, imalat ve inşaat işlemleri, kiralama ve kiraya verme işlemleri, ödünç para alınması ve verilmesi, ikramiye, ücret ve benzeri ödemeleri gerektiren işlemler her hal ve şartta mal veya hizmet alım ya da satımı olarak değerlendirilir. 
(2) İlişkili kişi; kurumların kendi ortakları, kurumların veya ortaklarının ilgili bulunduğu gerçek kişi veya kurum ile idaresi, denetimi veya sermayesi bakımından doğrudan veya dolaylı olarak bağlı bulunduğu ya da nüfuzu altında bulundurduğu gerçek kişi veya kurumları ifade eder. Ortakların eşleri, ortakların veya eşlerinin üstsoy ve altsoyu ile üçüncü derece dahil yansoy hısımları ve kayın hısımları da ilişkili kişi sayılır. Kazancın elde edildiği ülke vergi sisteminin, Türk vergi sisteminin yarattığı vergilendirme kapasitesi ile aynı düzeyde bir vergilendirme imkânı sağlayıp sağlamadığı ve bilgi değişimi hususunun göz önünde bulundurulması suretiyle Bakanlar Kurulunca ilan edilen ülkelerde veya bölgelerde bulunan kişilerle yapılmış tüm işlemler, ilişkili kişilerle yapılmış sayılır.
(3) Emsallere uygunluk ilkesi, ilişkili kişilerle yapılan mal veya hizmet alım ya da satımında uygulanan fiyat veya bedelin, aralarında böyle bir ilişkinin bulunmaması durumunda oluşacak fiyat veya bedele uygun olmasını ifade eder. Emsallere uygunluk ilkesi doğrultusunda tespit edilen fiyat veya bedellere ilişkin hesaplamalara ait kayıt, cetvel ve belgelerin ispat edici kâğıtlar olarak saklanması zorunludur…,” hükmü yer almış olup, aynı maddenin 4’üncü fıkrasında ise, kurumların, ilişkili kişilerle yaptığı işlemlerde uygulayacağı fiyat veya bedellerini, söz konusu maddede belirtilen yöntemlerden işlemin mahiyetine en uygun olanını kullanarak tespit edeceği hükme bağlanmıştır.
18.11.2007 tarih ve 26704 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 1 Seri No’lu Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkında Genel Tebliğinde konu ile ilgili açıklamalara yer verilmiştir.
Bu hüküm ve açıklamalara göre kurumların kendi ortakları ilişkili kişiler arasında sayıldığından, şirket ortağı ve aynı zamanda da şirket müdürü olan kişiye emsaline uygun olarak ödeyeceğiniz ücretin, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 40’ıncı maddesinin (1) numaralı bendine göre kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün bulunmaktadır.
Ancak, şirketiniz tarafından anılan kişiye emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak ücret ödenmesi halinde Kurumlar Vergisi Kanununun transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtılması hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı ve emsaline göre fazla ödenen tutarın kurum kazancının tespitinde gider olarak indirim konusu yapılmayacağı tabiidir. Bilgi edinilmesini rica ederim. (Sayı : B.07.1.G.İ.B.4.06.16.01/2008/GVK-40-10)

E-posta Girişi
E-Mükellef Girişi